
Meclis, çıkardığı bir yasa ile üniversitelere başörtüsü ile girmeyi serbest bıraktı. Yargı bir karar alarak yasayı iptal etti.
Hükümet ve yandaşları “yargı siyasallaşmıştır, ideolojik karar alıyor” diye feryada başladı. “Ey halkım, bakın biz sorunları çözüyoruz fakat karşımızda karşı ideolojiyi temsil edenler var, izin vermiyorlar” dendi.
YÖK bir karar alarak katsayı farkını kaldırdı. Yargı yapılan başvuru üzerine alınan kararı iptal etti. Başta Başbakan olmak üzere YÖK Başkanı, Bakanlar olayı ideolojik olarak kabul edip çok ağır şekilde eleştirdiler.
Dahası Bülent Arınç daha ileri giderek tehdit edip “Ne Arınç, ne Danıştay kalacak” diyecek kadar çirkinleşti.
Her iki olayda da alınanlar bir eğitimci olarak beni de rahatsız etti. Hiç de kabullenemedim. Ancak karar yargıdan geldiği için diyecek bir şey de olmadığını düşünüyorum.
Yapılacak ise hükümetin konuya çözüm bulmasıdır. Çözüm bulunurken, sağa sola saldırarak, intikam alırcasına değil de, demokrasinin gerekleri doğrultusunda olmasıdır.
Diğer bir konu ise, geçmişte adil olmadığını savunduğumuz rektör ve dekan atamalarıydı. En az bizim kadar bugün ülkeyi idare edenler de bunun yanlış ve ideolojik olduğunu söylüyorlardı.
Bugün aynı kişiler yetki sahibi olunca dünkü söylediklerini kabul etmeyerek, uygulamaları bir bir sergilemekte beis görmüyorlar.
En az oy alanı rektör, en az oy alanı da dekan yapıyorlar. Ne hikmetse dün bağıranlar, bugün susuyor.
Üniversitelerde ilim adamlarının istifaları peş peşe gelirken, üniversitemizin dünyadaki sıralamaları dibe vururken susuyorlar.
Soruyorum, bu yapılanlar ideolojik değil midir? Üniversiteleri siyasallaştırma değil midir? Yapılanlar sizce adil mi?
Eğer samimi iseniz, inanıyorsanız, adaletten bahsediyor, halkı adaletinize inandırmak istiyorsanız; sizin yaptığınıza doğru, başkasının yaptığına yanlış bakarak halkı şaşı yapma yerine doğruları her yerde ve her şart altında doğru olarak görmek olmalıdır.
Amaç herkes gibi yargıyı da susturarak ülkede faşizme giden yolu açma yerine, demokrasiyi yerleştirmek ana hedef olmalıdır.
Ne acı ki, bugün tele kulaklarla lehte karar veren yargı oluşturma, yandaş medya ve sivil kuruluşları susturulmuş, üniversiteleri ilimden, irfandan, adaletten yoksun bir yönetim şekli hiç de adil değildir.
Eğitimcilerin isteği açlığa mahkûm edilmiş, ayaklarına prangalar vurulmuş, suskun hocalar yerine araştırmacı, hakkı olanı alan, hak ettiği makamlara gelmiş, araştıran, soruşturanlar olmaktır.
Üniversitelerimiz dünya sıralamalarında haklı yerlerini almış, herkesin yararlandığı, yarışların bir adalet içinde yapıldığı, her gelişmiş ülkede olduğu gibi çocukların haraç ödemeden, can korkusuna kapılmadan, inançlarının ve kıyafetlerinin sorgulanmadığı yerler olmalıdır.
Verilen her türlü karar halkı rencide etmeyen, milletin güvenine mazhar olmuş, ideolojilerden uzak olduğu yargıçların oluştuğu adalet yerleri olmalıdır.
Ne hükümet yargıyı dahası tüm kurumları siyasallaştırmaya kalkmamalı, işine gelmeyen konularda demokrasinin nimetlerinden faydalanarak iktidar gücüne dayanıp halka zulüm edip, dengeleri altüst ederek intikam peşinde koşmalı, ne de kurumlar ideolojik hareket ederek siyasi erke karşı tavır sergileme adına kararlar vermelidir.
Endişem o ki, Bülent Arınç’ın da açıkladığı gibi ve bugüne kadar yapılanların da gösterdiği üzere adeta benim dışımdaki düşmandır. Öyle ise saldırıp imha etmeliyim harekatının daha da hızlanacağıdır.
Eğitimde bu yapılanlar, kendilerini yetiştirip oralara gelmelerine neden olanlara bir saygısızlık, milletin de geleceğinin baltalanmasıdır.
Unutulmasın ki, “büyük hayalperestlerin düşleri asla gerçekleşmez. Onlar her zaman daha fazlasını ister.” Sizler gerçekleşmeyecek hayallerin peşinde koşma yerine geçmişin tutsağı olmayı bırakıp geleceğin mimarı olun.
0 yorum:
Yorum Gönder