
'Af, devletin şanındandır'
'Bizi öldüren PKK'lı, teslim olur olmaz pişmanım derse ceza almaz'
'Muhalif gazeteci ve televizyoncuların seslerini kıstılar ve bugünü hazırladılar'
'Bugünkü PKK şovunun arkasında ABD planları var'
'Hasan Cemal'in cezalandırılması gerekir'
'Faşist liberal ve ABD tezgahı fikirler en büyük ve tek fikirmiş gibi takdim ediliyor'
'Hükümet halkta endişeye yol açmıştır'
'Televizyonlardan, psikolojik üstünlüğün PKK'da olduğu gösterilmektedir'
'Bu ülke insanı etnik siyasete asla alet olmamıştır'
'Kuzey Irak artık dağlı değil, şehirlidir'
'PKK'nın silah bırakıp sivil siyasete dönmesi 20 yılı alır'
'AKP baskın bir seçime hazırlanıyor'
'AKP tekrar seçim kazanırsa milyonlarca insan toprağını terk eder'
'Bu küçük solucanlardan solun kurtulmuş olması yarınlar için bir kazanç olmuştur'
***
İşte Nihat Genç'in o çarpıcı değerlendirmesi:
1. Bir PKK affına başından beri son derece olumlu bakıyor ve bunu kimsenin cesaret edemediği yıllardan bu yana ekranlarda ifade ediyorum. Af, devletin şanındandır ama önemlisi; af, devletin terörle siyasetinin en önemli parçasıdır. Ayrıca bilelim ki Türkiye sadece 'orman affı'yla değil, terör affıyla dünya tarihinde birinci sıradadır.
2. Af yasasını, yani pişmanlık yasasını PKK'nın beğenmediği ortada. Öyleyse, 'açılım' diyen siyasi iktidar yeni bir af yasası düzenledikten sonra karşılama yapabilirdi. Bakın, şu anda sıradan biri bizi darp etse altı yedi sene ceza alır. Ancak, bizi öldüren PKK'lıysa ve teslim olur olmaz pişmanım derse ceza almaz, bu denli büyük 'garabet' ortadadır. Unutmayın, dünya tarihinde ilk defa savcılar 'suçluların' ayağına gitmiştir. Doğuda ve batıda hiçbir hukuk teorisi ve kitabında ve uygulamasında 'suçluların' ayağına savcı hakim gönderilmedi, gönderilmez. Yapılması düşünülen 'açılım'ın hiç değilse evrensel hukuk ilkelerine zarar vermeden uygulanması iktidarın pek tabii elindeydi.
3. Bugünkü Ermeni ve Güneydoğu sorunu çok önceden planlanmış gibi bu konularda söz söyleyebilecek yüzlerce aydın hukuksuz delilsiz bir tedbir olarak önceden içeri tıkıldı ve geri kalan konuşmacıların da TV'lerine polis baskınları ya da reklam verenlere korku salınarak muhalif yayın yapabileceklerin ya sindirilmesi ya da kapatılması sağlanmıştır. İşte tam da bugünlerde açılımı düzenleyenlerin bizlerin de fikrini ekranlardan öğrenmesi kendileri için çok faydalı olabilirdi ve toplumda birikmiş büyük bir nefret ve kin dalgasını hiç değilse dengeleyebilirdi. Yıllardır Türkiye halkının en çok izlediği, en yüksek raiting alan konuşmacıların ekranlarda olmayışı tam anlamıyla faşist bir dayatmanın sonucudur. Bu faşist bir dayatmadır, faşist dayatmacılardan nasıl bir 'açılım' yapılabilir, illüzyonvari şovvari bir açılım, işte sahnede, izleyin, içiniz açılsın.
4. İzlediğimiz NTV, CNN, Habertürk ve malum yandaş medya sözcülerinden hiçbirisi, bu 'açılım'ın bir ABD projesi olduğu vurgusunu yapmıyor. Oysa bugünkü PKK şovunun arkasında ABD planı ve ABD hedefleri vardır. Türkiye halkının ilk bilmesi gereken budur, ABD'nin bu proje arkasında olduğu neden saklanıyor? Ve asıl tehlike işte ABD'nin saklanmasıdır ve yarınki büyük felaketler burdan başlayacaktır. Çünkü ABD, önce Kürt Sorunu kavramını oluşturmuş, şimdi yavaş yavaş bu kavramı siyasal nüfüzuyla destekleyerek şunların önünü açacaktır; yavaş yavaş Kürt nüfusunu 'siyasal nüfuzuna' geçirip Kürt nüfusu adına ileri hamleler yapmaya başlayacaktır, ki planı budur. Türkiye vatandaşlarının bir siyasal münakaşa sonucu başka bir ülkenin 'nüfuzuna' geçirilmesi sürecini yaşıyoruz. Aynı sürecin Kuzey Irak'ta nasıl oluştuğuna açın bakın. Diyelim önce bir seçmeli 'ana dil' başlar, sonra yavaş yavaş 'kırmızı çizgiler' oluşur, aynen bir zamanlar Kuzey Irak'ta oluşturulan İncirlik Üssü'nün kontrolündeki 'kırmızı çizgiler' gibi... Tabii ki 'teoriler' bir tasarıdır . Ancak ABD'nin projesi zaman içinde şimdi oluşturulan Kürt siyasetini kendi uluslararası koruması, yani egemenliği altına almaya başladığı artık gerçektir ve asıl nihai hedef budur. Düşünün, kendi yurttaşlarınız allem gullem başka bir ülkenin siyasi nüfuzu içine doğru yavaş yavaş çekiliyor, izlediğiniz hikaye budur.
5. Ayrıca, mesela, Hasan Cemal Milliyet Gazetesi'nin ön sayfasında 'barış elçileri geliyor' diye manşet atmıştır. Bu cümleler 'teröristi' yani 'suçu' 'suçluyu' övmekten hukuken cezalandırılması gerekir, ancak tam tersine teröriste 'barış elçisi' denilerek hem hukuk yaralanmakta hem de toplumda kabul görmüş temel değerlere bir saldırı düzenlenmekte... Tüm Avrupa kıtası ve tüm ABD topraklarında 'teröristte' barış elçisi diyebilecek bir yazar çıkabilir mi, çıkarsa başına ne gelir, zindanlarda çürütülür, ancak biz barış elçileri cümlesini şehir girişlerine Zafer Tankları gibi asarak karşılıyoruz, bu da 'sorumlu yayıncılık' oluyor..
6. Türkiye halkı, etrafını çeviren tüm komşularıyla tarih boyu olduğu gibi bundan sonra da kapıları olabildiğince açık kültürel, siyasal, ticari alışverişini sürdürmek istiyor. Zaten ya dini ya kültürel bağları hatta çoğunda akraba yakınlıkları ortada. Açılım denen ABD planını destekleyenlerin Türkiye Halkına 'içe kapalı, dar kafalı' gibi hakaretler yağdırması insaf ölçüleri dışında bu halkın kültürüne ve tarihine 'hakarettir'... Teslim olmak, boyun eğmek, dayatmaların aleti olmak 'açılım' 'gelişme' 'demokrasi' oluyor; kendi siyasetimizi niçin kendimiz üretemiyoruz diyenler 'paranoyak, geri kafalı, faşist', nasıl oluyor? Bu kadar tek yanlı ve telkin yayınlarla bir illüzyon yaratılıp Türkiye Halkı'na tam anlamıyla 'esaret'i dahi 'demokrasi buymuş' gibi yutturmaya çalışıyorlar. Bence her fikir aynı masa etrafında karşılıklı tartışılıp konuşulmalı. Ancak, masanın karşı tarafındakileri kodese tıkıp ya da yok sayıp bir 'fikir' sahibi olamazsınız, sadece bir fikri jandarma ve medya zoruyla kafaları eze eze kabullendirtmeye çalışırsınız, olan budur. Türkiye halkının kafası ezilerek tek bir faşist liberal ve ABD tezgahı fikirler en büyük ve tek fikirmiş gibi takdim ediliyor.
7. Siyasi hükümet, şehidlerden, Türk isminden ve hatta son olarak Atatürk'e karşı Avrupa'dan yapılan hakaretlere karşı bu ülkenin değerlerini hiç değilse kendi siyasi diliyle 'dengeleyebilirdi'. Bu ülke insanlarının değerleriyle bu denli kışkırtıcı şekilde oynanmasına sessiz kalarak, bu topraklarda yaşayan halkı 'kuşku' içinde bırakmış, şimdi tarihi hamleler attığı söylenen iktidarın tüm siyasi eylemlerinin 'şüpheyle' karşılanmasını ve derin bir panik ve endişelere yol açmıştır, açmaya devam ediyor.
8. Savaş tarihi okursanız savaşların kimin kazandığına nasıl karar verebileceğimizi , "Kim 'psikolojik üstünlük' sağlamışsa zafer onundur", derler. Bugünkü siyasi iktidar bir şekilde belki de yandaş medya ve yazarlarının da desteği ve Güneydoğu'dan canlı bağlantılarla 'psikolojik üstünlük'ün PKK'da olduğu gibi bir yayın yapmaktadır. Esasen bu yayınlar da 'terörizmi' hoş ve güzel göstermek açısından hukuki olarak suçtur, bu yayınlar hem soruşturulmayı bekliyor hem de Türkiye'de iktidar olanların PKK iktidarının psikolojik üstünlüğüne karşı zavallı duruma düşmeleri 'devlet adamlıklarının' çapı ve tıyneti konusunda çok acı tarihin utanacağı bir resim çıkartıyor ortaya.
9. Tüm dünya ve PKK, Türkiye halkının ortadan ikiye bölünemeyeceği gerçeğini, otuz bin ölüye rağmen bir iç savaş başlangıcına bu ülkeyi götürümeyeceklerini, çoktan anladılar, artık 'siyasetleri'ni bu gerçeğe göre tabii ki değiştirecekler. Tarih boyu 'etnik savaş' yaşamamış ve 'etnik ayrımcılık' bilmeyen bir kültürün insanlarına otuz yıl boşuna 'etnik' düşmanlığın bıçağıyla bebek, kafa, kol kesip mayınlar düzenleyip nihayet anladılar; bu topraklar 'etnik siyaset' bilmez. İşte bu toprakların en büyük zaferi budur, 'etnik siyaseti' dışlamış ve şehrine almamış ve asla kabul etmemiştir. Tarih boyu döne döne Anadolu Halkı'nın etnik siyasetçilere karşı nasıl derin bir metanet ve hoşgörüyle yaklaşıp tüm etnik siyaset araçlarını yok ettiğini dersler çıkartarak anlatırsınız ve bir zafer kazanılmışsa bu zafer, ABD ve AB silahları ve desteklerine ve kışkırtmalarına rağmen Anadolu insanının etnik siyasete asla alet olmamasıdır... Bu toprakların en büyük iki değeri vardır; biri efendi tanımaz, bağımsızlığına düşkündür, ikincisi, tarih boyu 'etnik' siyaset yapmadı bilmez. Artık bu gerçeği tezgah sahipleri de yavaş yavaş öğreniyor.
10. Kuzey Irak'ta kalkınmakta olan muazzam yapılarıyla şehirleşen bir Kuzey Irak var. Bu topraklara atılacak bir bomba ya da bu topraklardaki bir çatışma, bu şehrin huzurunu bozar, oradaki onbinler hatta yüzbinlere varan yabancı petrol işçileri ve şirket yöneticilerinin rahatını kaçırır. Kuzey Irak artık 'dağlı' değil şehirli, artık siyasetini 'şehre' göre yeniden düzenliyor, yani, siyaseti 'çatışmadan' 'diplomasiye' çevirmeye çoktan başladı.
11. PKK tam anlamıyla ABD'nin yetiştirdiği bir örgüt dahi olsa, bu örgütün ABD'nin emirlerine tam anlamıyla uyması beklenemez. Sadece ABD politikalarını ABD'yi kırmadan devreye sokmak ister, bugün yaptığı gibi temkinli ve deneme yanılma bu projeyi bir ileri siyasi adım olarak gerçekleştiriyor, ancak tam anlamıyla silah bırakmasının delilik olduğunu kendileri söylüyor. PKK'nın silah bırakması ve tam anlamıyla sivil siyasete dönmesi en iyi beklentilerle yirmi yılı alır.
12. Benim gördüğüm, yapılan siyasi seçim anketleriyle tam anlamıyla yıkıcı bir düşüş yaşayan AKP bir baskın seçime hazırlanmakta, bunun ilk ayağı Ermeni ve Kürt açılımı, diğeri İsrail'e posta koymak ve baskın seçime gidip, işte "Biz Türkiye'nin önünü açıyoruz ama engelliyorlar, yasalar, anayasa yetmiyor, işte bakın 'af' çıkarttık" deyip, özellikle Güneydoğu'dan üç-dört puan oy toplamak.
13. Ancak Türkiye halkı siyasi iktidarın diline, siyasetine artık inanmıyor. Herkes başlarına amansız bir felaket geldiğini ve bu felaketten nasıl kurtulacağını kara kara düşünüyor. Allah korusun baskın seçim sonrası yine AKP iktidar olursa, seçim sonrası ilk hafta yüzbinlerce aile toprağını terkeder, seçim sonrası bu sayı milyonlarca aileye dönüşebilir. Çünkü, bugün hukuksuz ve delilsiz bunca insanı tutuklayan iktidarın yarın seçimle onaylanmış iktidarı hiç bir muhalefin zırnık nefes almasına dahi tahammül göstermeyeceği, yaşamasına asla ama asla şans tanımayacağı gün gibi ortadadır.
14. Yirmi yıldan beri söyleyegeldiğimiz; küreselleşme, özelleşme, Avrupa Birliği'ne girme ve Ermeni, Kıbrıs ve Kürt Sorunu'nda hiç yanılmadık. Dün bize gülenler, dün bize 'paranoyak' deyip dalga geçenler şimdi acı trajik gerçekle yüz yüze kalmıştır. Evet, küreselleşme çöktü, özelleşme çağını çoktan tamamladı, Avrupa Birliği yalanı ortaya çıktı, Ermeni, Kıbrıs ve Kürt Sorunu bir ABD ve AB projesi olarak yani zayıf bir siyasi iktidar bulunup yandaş ve liberal medyanın dayatmasıyla kotarılmaya çalışılıyor... Her şey gün gibi ortaya çıktı. Üstüne asıl utanç verici diğer bir acı gerçeğimiz, kendine solcu diyen bir çok insan ve küçük gruplar bu halkın gözleri önünde utanmadan 'ırkçkılık' yaptılar ve hatta PKK sözcüsü rollerini 'demokrasi' 'açılım' maskesiyle sürdürmeye çalışıyorlar. Göz göre göre düpe düz ıIrkçılık yapan ve etnik kavgayı bir 'sosyalizm' kavgası gibi otuz yıl konuşup çizen bu insanları tanımış olmak da hepimiz için hem utanç verici bir derstti, hem de bu küçücük solucanlardan solun kurtulmuş olması yarınlar için bir kazanç olmuştur...
0 yorum:
Yorum Gönder