27 Şubat 2010 Cumartesi

Ruhat Mengi-Herkes aynı şeyi istiyor; konuşsunlar!

Bazen yazılarımda belirtiyorum, biz sadece tiyatro sahnesini görebiliyoruz. Ama bu oyunda kuliste neler olduğu sahneden daha önemli...

Dün yaptığımız Her Açıdan programında çok önemli uzmanlar Türkiye’nin yakın geleceğini ve sonrasını hayatî şekilde ilgilendiren konuları açıkladılar. Çoğu kulislerde olup biten ve önemi yeterince farkedilmeyen adımlar...

Şu anda çoğumuz farketmiyoruz ama sonuçta hepimizin istesek de istemesek de farkedeceği işler...

CHP’nin hukukçu milletvekili Atilla Kart ise programda Kamu Güvenliği Müsteşarlığı adı altında kurulan yeni bir müsteşarlığın “istihbarat birimleri arasında koordinasyon kurup tek merkezde topluyoruz” diye polisten jandarmaya, kaymakamdan valiye, devletin tüm güvenlik ve idarî güçlerini bir kişi veya grubun kontrolü altına alacağını açıkladı.

Bu yasa tasarısı TBMM’den geçmiş, şimdi Cumhurbaşkanı’na onaya gidecekmiş.

TİB (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) gibi bir merkez kurup istedikleri vatandaşı, gazeteciyi, hakimi, savcıyı, başsavcıyı, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, büyük ihtimalle Anayasa Mahkemesi üyelerinin telefonlarını dinledikleri yetmedi, şimdi devleti meydana getiren tüm bağımsız kurumları tek elde toplama peşine düştüler. Yargı reformu diye başlattıkları yargı operasyonu da aynı amacın bir başka kolu zaten...

Köşem köşem canım köşem

Bunun dışında programa gelen mektuplara baktığımda çok sayıda izleyicinin, darbe planı iddialarından söz edilen 2002 yılında Genelkurmay Başkanı olan Hilmi Özkök’ün bildiklerini anlatmasını istediğini gördüm. Aynı sıralarda programla ilgili gelen telefonlar da hep aynı noktaya; başta Hilmi Özkök olmak üzere dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’un (programda konuştuğumuz gibi) oturup birlikte bu darbe iddialarına açıklık getirmelerine vurgu yapıyordu.

Hatta bunlara Özden Örnek ile İbrahim Fırtına’yı da ekleyebiliriz.

Bu kadar büyük çapta, onlarca general ve amiralin, daha alt rütbede askerlerin gözaltına alındığı, tutuklandığı, ülkeye büyük hizmetler yapmış kişilerin terörist muamelesi gördüğü bu operasyonlar sırasında Özkök, Yalman, Büyükanıt ve Başbuğ’un (ki Aytaç Yalman bir kaç hafta önce programa katılması için aradığımda bizzat bana “Bu konuları bilen 4 kişi vardır, onlar da biziz” demişti) birbirlerini tanımıyor gibi kendi köşelerine çekilmeleri ve bu karmaşayı ses çıkarmadan izlemeleri artık gereğinden fazla dikkat çekmeye başladı.

Neredeyse bir ordu oluşturacak kadar askerin gözaltına alınacağı çapta bir iddia varsa ortada, böyle bir faaliyetin -kendileri ne derse desin- Genelkurmay Başkanlarının, komutanların gözünden kaçtığı veya farkedilmediği kabul edilemez.

Ya hiç konuşma, ya açıkla!

Hilmi Özkök’ün bugüne kadar yaptığı konuşmalarda “birşeyler bildiği ama anlatmak istemediği” havası vardı... Ya gizemli olmak hoşuna gidiyor veya başka bir şeyler var...

İlker Başbuğ “Gerekirse biz de elimizdeki belgeleri açıklarız” diyor ama susuyor. Hükümet üyeleri benzer şekilde “Biz neler biliyorduk da açıklamadık” vs. vs...

Bütün bu olaylar; susmalar, köşeye çekilmeler, yarım konuşmalar birilerinin fena halde işine yarıyor. “Darbe + Cumhuriyet” üstüne döktürüp duruyorlar. AB’si, ABD’si diğer ülkeler basınlarıyla birlikte Türkiye’ye devamlı demokrasi dersi çekiyor... Ve o arada toplum nice başka sıkıntıların yanında bu karanlık oyunların, karanlık senaryoları ağızının suyunu akıtarak, ballandıra ballandıra yazanların pençesinde kıvranıp duruyor.

Bu isimlerin hepsi toplanıp millete en kısa zamanda “günlüklerden başlayarak” neler olup bittiğini anlatmak zorundalar. Verecekleri ifadeyi önce halka borçlular... Az çekmedik senelerdir!



(Not: Sahi, haham Tuncay Güney ne oldu; bilen var mı?)

0 yorum:

Yorum Gönder